McKinsey tarafından farklı sektörlerden dünyanın en büyük 2800 şirketinin verilerine dayanarak hazırlanan, yeşil lojistiği daha karlı hale getirmek ile ilgili çalışmayı blog yazımızda sizler için değerlendirdik.
Günümüzde lojistik şirketleri, karbon emisyonunu düşürmek üzere pek çok çalışma yapıyor ancak bir yandan da karbon salınımı azaltılmış bu hizmetleri ticarileştirmekte zorlanıyor. Bu noktada lojistik şirketlerine hem yeni müşteriler kazanarak kar marjlarını artırmaları hem de karbon emisyonlarını azaltmaları için yeni yaklaşımlar bulmaları gerekiyor.
Bu konuda lojistik sağlayıcılardan beklentiler de her geçen gün artıyor. Sadece düzenleyici kurumlar değil aynı zamanda müşteriler de emisyonların azaltılması konusunda son derece talepkar. Bu da, henüz yeni olan yeşil lojistik pazarının hızla genişleyebileceğinin en önemli göstergelerinden biri. McKinsey tarafından yapılan çalışmaya göre, dünyanın en büyük 2.800 şirketinin Kapsam 3 emisyon azaltma hedefleri ve lojistik ihtiyaçlarına dayanarak, 2025 yılında yeşil lojistik için talebin yaklaşık 50 milyar dolar olacağı, bu rakamın toplam lojistik harcamasının yaklaşık %2’sini oluşturacağı tahmin ediliyor. Bu talebin 2030 yılında yaklaşık 350 milyar dolara ulaşarak toplam lojistik harcamasının yaklaşık %15’ini oluşturacağı da beklentiler arasında.
Lojistik şirketleri, müşteri talebini karşılamak, düzenleyici kurumların hedeflere uymak ve beklenen büyümeyi sağlamaya çok istekli olmasına rağmen, sektörün temel olarak taşımacılığa dayanması ve karbon salınımını azaltmak zor olduğundan ciddi maliyetlerle karşı karşıya kalıyorlar. Bir yandan karbon salınımını sürdürülebilir bir şekilde azaltıp diğer yandan da maliyetleri kontrol altına alabilmek için lojistik şirketlerinin etkili ticarileştirme stratejileri geliştirmesini gerekiyor. Çalışma kapsamında görüşülen hemen hemen her lojistik şirketinin hedefi yeşil lojistik hizmetlerinden kar elde etmek değil yalnızca maliyetleri karşılamak.
Mevcut piyasa dinamikleri ve karlı yeşil çözümler
Yeşil lojistiğin ticarileştirilmesi çabalarının ne aşamada olduğunu anlamak üzere yapılan derinlemesine görüşmeler sonucunda, lojistik şirketlerinin yeşil ürünler için kapsamlı bir müşteri segmentasyonu yapması gerektiği ortaya konuyor. Konuya en olumlu yaklaşan müşterilerin talepleri aktif olarak şekillendirilerek premium yeşil ürünler yaratılabilir. Böylece şirketler, karbon salınımı azaltma yatırımlarından olumlu getiriler sağlarken aynı zamanda sektörün emisyonlarını da azaltmayı hızlandırabilir. Ancak, yeşil lojistik hizmetlerinin ticarileştirilmesi konusunda ortaya çıkan bunun gibi yeni modellere rağmen, lojistik şirketleri kar marjı bulma konusunda hala zorlanıyor.
Lojistik sektörü uzmanları ve yöneticileri ile yapılan görüşmelerde bir konuda ortak sonuca varılıyor: müşteriler yeşil lojistik ürünleri istiyor, ancak bunlar için ödeme yapmak istemiyor. Yapılan analizlere göre, lojistik müşterilerinin %80’den fazlası yeşil bir ürün için %10’luk bir prim bile ödemeye istekli değil. Ayrıca, müşterilerin sadece yaklaşık %10’unun %20’lik bir prim ödemeye istekli olduğu tahmin ediliyor.
Yüksek maliyetler ve uygulama zorlukları ile müşterilerin bu hizmetler için ekstra ödeme yapmak istememesi sonucunda, önde gelen lojistik şirketlerinin sadece dörtte biri yeşil ürünler sunabiliyor. Bunlar arasında da, yeşil taşıma, genel taşıma hacminin %5’inden daha azını oluşturuyor. Bu, birçok teknolojinin maliyetlerinin yüksek olduğu, altyapının henüz olgunlaşmadığı ve yenilenebilir enerji kaynaklarının henüz ölçeklendirilebilir düzeyde kullanılamadığı bir geçiş dönemi olarak düşünülebilir.
Çalışma kapsamında görüşülen lojistik şirketlerinin çok azı şu anda yeşil çözümlerden kar elde edebiliyorken, diğer şirketler ise yeşil ürünlerden marj bulma umudunu neredeyse tamamen kaybetmiş durumda ve sadece maliyetleri karşılamayı umuyorlar. Hedeflerini düşürmelerine rağmen, bu şirketler hala pazar payını korumak, markalarını konumlandırmak, sektörün emisyonlarını azaltma çabasına yardımcı olmak veya gelecekte beklenen talep artışlarına hazırlanmak için yeşil ürünler sunmaya devam ediyor.
McKinsey’nin araştırma bulgularını önümüzdeki ay yayınlayacağımız blog yazımızda değerlendirmeye devam edeceğiz. Bizi takip edin!